Bilgi’nin değil, Bilim’in İslâmileşmesi: İslâmî B/ilim

Yeni bir Bilim Anlayışının İnşasında, İslâmî bir Epistemoloji Önerisi (4)

Bilgi”yi elde edip, öğrenen; yani “bilen özne” olan insan zihni yönelmeden ve araştırma / gözlem yapmadan önce de; “varlık (kâinat)” ve varlığa mündemiç (içkin) “bilgi (veri / data – information – knowledge)” zaten “müslüman”dır. Diğer deyişle: İnsan zihninin konusu olmadan önce de; “kâinat” ve kâinatın taşıdığı ve işaret ettiği “mesaj ve bilgi”, ontolojik olarak ve fıtraten ve reel olarak zaten “müslüman” ve “mü’min”dir.

Varlık” ve “varlığın bilgisi”nin müslüman ve mü’min olması; kâinatın, Rabbimiz’in mahlûku olup, O’nun isim ve sıfatlarının tecelli ve tezahürü olması nedeniyle olup; bu, varlığın, O’nun “Kevnî Kanunlar”ına teslim ve “Tekvinî Şer’îât”ına uymasından da anlaşılmaktadır.

Bu açıdan “Bilgi’nin (knowledge) İslâmileşmesi” isimlendirmesi problemlidir. Daha başlangıçta, problemin yanlış teşhisinden kaynaklanan, bu yanlış ifade; sanki “kâinat ve kâinattaki bilgi daha önceden ve ‘ontolojik’ olarak müslüman değilmiş de; sonradan biz o bilgi’ye İslâmî bir ‘epistemolojik’ kılıf ve anlayış ekliyoruz; ikinci bir elbise giydiriyoruz; ikinci bir kimlik ve katman eklemeye çalışıyormuşuz” gibi yanlış bir anlam ve algı uyandırmakta. Yani bu ifadeden, sanki “bilgi’yi kendi inancımızın rengine boyuyormuşuz” gibi bir anlam çıkmakta. Halbuki problemin doğru teşhis ve ifadesi: Bilim’in (science) İslâmîleşmesi olmalı ve bu tespit ve ifade üzerinden çözüm olanakları araştırılmalıdır.

Aksi hâlde yanlış tespitlerle, yanlış sorular sorarak, doğru cevaplara ulaşamayız; çünkü yanlış sorunun, doğru cevabı olmaz. O hâlde, “doğru cevap nedir”den önce, “doğru soru nedir” sorusunun cevaplandırılması gerekiyor. Çünkü problemi doğru teşhis etmek, çözümün yarısıdır.

Problemin doğru ifadesi: “Bilgi’nin (knowledge) değil, Bilim’in (science) İslâmîleşmesi” olmalı ve bu tespit ve ifade üzerinden çözüm olanakları araştırılmalıdır demiştik.

Çünkü “bilgi (veri / data – information – knowledge)” ve  “bilim (science)” kavramları, farklı anlamlara gelmektedir. Kâinata içkin “bilgi”yi, Bilimsellik Kriterlerine göre, Bilimsel Yöntemlerle keşfetmeye çalışma ve bunun için Bilim/sellik Felsefe ve Metodlarına göre gözlem ve ölçüm, araştırma ve deney yapmaya ve bunun sonucunda elde edilmiş Bilimsel Bilgi’ye “bilim (science)” diyoruz. Bu açıdan; “bilgi”nin evrenselliğinden sözetmek anlamlıdır ama “bilim”in evrenselliğinden de sözedemeyiz.

Tespit ettiğimiz bu “bilgi – bilim” ayrımına göre, örneğin: “Belli şartlarda, suyun 100 santigrat derecede kaynamaya başlaması”; “bilgi”dir, “ölçüm bilgisi”dir; fakat “bilim” (science) değildir. Zaten mevcut Bilim ve Bilimsellik’in 1700’lü yıllarda doğup; sistemleşme ve kendi kavram ve yöntemlerini şekillendirmesinden, asırlarca sene önce de, suyu kim ölçerse ölçsün aynı sonucu alıyor veya alacaktı.

Mevcut Bilim’in “seküler” olup, “inanç” barındırmadığı; “nötr” ve “tarafsız” olduğu yanlış düşüncesine yolaçan sebeplerden birisi de, işte bu; “Bilim (science)” ve “bilgi (veri / data – information – knowledge)” ayrımının yapılmamış olmasıdır.

Halbuki varlığın “bilgi”sini (knowledge) keşfetmenin yöntemlerinden biri olan “bilim” (science) ve “bilimsellik” (scientificity); yola çıkarken, başlangıçta kabul ettiği felsefe; doğru önvarsaydığı aksiyom ve kullandığı yöntem ve kriterler ve bu paradigmalarına göre evrende keşfettiği bilgilerin tasvir ve ifadesinde; müslüman olmayıp, “ateist ve materyalist, determinist ve natüralisttir.” Yani “Bilim/sellik”, sanıldığı gibi; evren gözlem – ölçümleri ve bunların ifadesinde tarafsız ve objektif, olgusal ve lâik değildir. Bu konuda “agnostik (bilinemezci)” bile değildir.

Zaten “dil’in mantığı” ve “mantık’ın da dili” nedeniyle; ayrıca insanın “beşerîyet ve sınırlılığı” nedeniyle; Bilim ve Bilimsellik’in nötr ve seküler, nesnel ve olgusal olması mümkün değildir.

Bilgi’nin değil, Bilim’in İslâmileşmesi: İslâmî B/ilim yazısına devam et

Yeni bir Bilim Anlayisinin Insasinda, Islâmî bir Epistemoloji Onerisi (5)

Yeni bir Bilim Anlayışının İnşasında, İslâmî bir Epistemoloji Önerisi (5)

Metabilim: Sihrin Yapısı

Bilimsellik Felsefesi; başlangıçta yola çıkarken, aksiyom olarak doğru önvarsaydığı: Evrende Tanrı’nın olmadığı; varsa bile işleyişe karışmadığı ve hiçbir şeyin nedeni ve faili olmadığı inancıyla tutarlı olarak; Bilimsel İfade ve Yayınlarda, “Tanrısız (ve Tanrıya dair hiçbir işaret ve delil de olmayan)” evren tasvirleri inşa eder. Bilim’in bu seküler ve lâik, hakikâtte ateizm ve inançsızlığı destekleyen bu “bilimselliği”; mâsum ve öylesine bir tercih olmayıp; Bilim’in kendisini de aşan sonuçları vardır.

Çünkü, Bilimsel Bilgi’nin görünen anlamının altında saklı; bu ateist tasvir, failsiz cümle, öznesiz ifadelerdeki gizli ve derin altmesaj ve anlamlar”; bilincin filtrelerine takılmadan, direkt bilinçaltımıza işler. Bilim/sellik’in bir “truva atı” işlevi gören virüslü ifadelerinde saklı bu “subliminâl ve hipnotik mesaj ve telkinler”; (bilincimizin antivirüs programlarına takılmadan; “bilim / bilimsel bilgi” ambalajıyla direkt bilinçaltımıza enjekte edildiğinden;) savunmasız olan zihnimizin tüm algı ve inanç ve davranış kodlarını kırar ve etkisiz hâle getirir.

Varsa bile, evrendeki işleyişe karışmayan; yani evrendeki fiil / faâliyetlerin, “faili” ve eserlerin, “müessiri” Allah olmadığını varsayan; yani Rabbimiz’i kabul etmeyen (üstelik; “bu işleyişte, faile mantıken zaruret ve ihtiyaç yok ve hem zaten ampirik olarak da böyle bir faili gözlemedik” diye ret ve inkâr eden)Bilimsellik Felsefesi”; bu kabul etmeme veya reddininin kendisini götürdüğü zorunlu mantıkî sonuç olarak; evren içerisindeki bir takım “madde ve sebepleri”; (atom, kuvvet, mekanizma, kanun, uzun zaman, mutasyon gibi); evrendeki işleyiş ve sonuçlarının, bizzat “fail ve idare edeniymiş” gibi gösterir. Yani Bilimsel Cümle ve İfadeler içerisinde geçen bazı “nesne, madde, zaman, sebep, öğeler”; işleyişin faili ve öznesi ve bizzat yapanıymış gibi sunulur.

Böylece, Mantık ve Dil’de, cümle içerisinde “fail ve özneye” duyulan zaruret ve ihtiyaç; bir takım nesne ve sebeplerin, Rabbimiz yerine ikame edilmesiyle giderilir! Bu “failsiz” veya “sahte faillerle” yapılan evren tasvirleri neticesinde; evrende Rabbimiz’in, varlık ve ma’rifet ve muhabbetine giden / gidebilecek geniş bir yol; Bilimsellik Paradigması’nın ürün ve sonucu olan Bilim tarafından kapatılıp – köreltilmiş olur!

Böylece; varlığın, Rabbimiz’in varlık ve sıfatlarını gösteren “şeffaflık ve aynalık” vasfı olan “melekûtî boyutu”; Bilimsellik Sihriyle darlaşan zihinlerden gizlenir. Artık, iki boyutlu ve cansız, yani sahte Mona Lisa resmine bakınca, refleks olarak akla gelen “Da Vinci” gibi; evrendeki hakikî ve milyarlarca Mona Lisalar’a bakınca, sâni’i olan “Allah” akla gelmez!

Yeni bir Bilim Anlayışının İnşasında, İslâmî bir Epistemoloji Önerisi (5) yazısına devam et

Vahiy / Nubuvvet’in; Bilgi acisindan Epistemolojik Degeri nedir?

Vahiy / Nübüvvet’in; Bilgi açısından Epistemolojik Değeri nedir?

İnsan ve Vahiy (1)

“Kâinat kitabı’nın (varsa) dil ve lisanının ne olduğu ve içindeki ‘varlık’ kelime ve cümlelerinin, taşıdığı veya işaret ettiği anlamın tercümesi” probleminin çözümünde; insanın akıl ve duyuları yetersiz olup; ürettiği felsefe ve bilimi de, bunun keşfi için gerekli araçlardan yoksundur. Bu soru(n)un çözümü, ancak “vahiy / nübüvvet” denilen, dışarıdan gelen bir bilgi ve haber akışıyla mümkündür.

Bu açıdan “vahiy”; araştırmalarımız ve bilgimizi genişletmekte, insan aklı için tek imkân ve tek seçenektir. Felsefe ve Bilim’e rehberlik etme ve söylediklerinin, te’yid ve onayında da, hiyerarşik olarak en baştadır.

Fakat “vahiy” derken, burada dogmatik ve körükörüne inanılan ve dayanılan; yani taklidî bir vahiy anlayışından bahsetmiyoruz. Vahyin verilerinin, hem kâinat ve hem de insanın kendi enfüsünde tespit ve onayından sonra; böylece içselleşerek, kesinleşmiş; yani “inanç” aşamasından “bilgi” aşamasına yükselerek, “enfüsî / subjektif bilgi” hâline gelmiş; böyle bir süreç sonucunda, itmi’nanla kabul edilmiş ve teslim olunmuş bir vahiy anlayışından bahsediyoruz.

Enfüs ve âfakta temelleri ve karşılıkları bulunan böyle bir imanın dayandığı temel ve deliller; “enfüsî / subjektif bilgi” kadar olmasa da, belli seviyede başkalarına da gösterilebilen “afakî / objektif bilgi” zeminine taşınabilir.

Vahiy / Nübüvvet’in; Bilgi açısından Epistemolojik Değeri nedir? yazısına devam et

Yeni bir Bilim Anlayisinin Insasinda, Islâmî bir Epistemoloji Onerisi (4)

Yeni bir Bilim Anlayışının İnşasında, İslâmî bir Epistemoloji Önerisi (4)

Bilim’den Büyüklere Masallar!

Önceki Yazımızda, ateist ve materyalist felsefe ve inançlara göre dizayn edilmiş “Bilimsellik Paradigması”nın ürün ve sonucu olan “Bilim”in ürettiği; safsata ve hurafelerle karışık, masalvârî bazı “Bilimsel Bilgi” ve İfadelerden örnekler vermiştik. Bu örnekleri tekrar hatırlamakta fayda var:

“Bitkiler, fotosentez yaparak besin ve enerji elde ederler. Kökleriyle topraktan emdikleri suyu, onlarca metre yükseklikteki en uç dallarına kadar ulaştırırlar. Bitkilerin yaşamını devam ettirebilmesi için şekere de ihtiyacı vardır. Kökleri aracılığıyla topraktan aldıkları suyu, yapraklarında karbondioksitle birleştirip, güneş ışığının da yardımıyla şekere dönüştürürler. Sadece suyu topraktan emmek yeterli değildir. Bu suyu tüm yapraklara ulaştırmak ve üretilen şekeri gövdeye dağıtmak gerekir. Bitkiler bu amaçla mükemmel bir su tesisatı sistemi geliştirmiştir…”

“Bir çok canlı, avlanmak ve av olmaktan korunmak için çok çeşitli kamuflaj ve saklanma yöntemleri geliştirmiştir…”

“Güneş, dünyamızı aydınlatır ve ısıtır. Bunu; hidrojeni, nükleer füzyon ile helyuma dönüştürerek yapar. Böylece dünyamızı ısıtmakta, ayrıca bitki ve diğer canlıların enerji ihtiyacını karşılamaktadır…”

“Hücrelerimiz, mitokondride kendi enerjisini üretir…, Hücre zarı, hücreyi dağılmaktan ve dış etkilerden korur. Madde alışverişini sağlayarak, hücreye faydalı olanların geçişine izin verir. Bunu da reseptörleri aracılığıyla yapar…, Karaciğerimiz, üçyüzden fazla kimyevî reaksiyonu gerçekleştirir…, Arı, bal yapar…, Mutasyon, şunu yapar. Adaptasyon, bunu yapar. Doğal seleksiyon, eleme bunu gerçekleştirir. Evrim, şunu yapar…”

Evrenin, varlık ve işleyişinin asıl faili; yani cansız zerre ve maddeleri yerinden kaldırıp, harekete geçiren ve birşeylere araç ve sebep yapan asıl sebebi; yani evrendeki madde – enerji’lerin (bu işleyişte) ‘alet’ ve ‘sebep’ olmasının asıl nedeni; yani bütün bu varlığı, (fiil ve eserlerinin üretiminde) “alet – edevat” gibi kullanan “Rabbimiz”i kabul etmeyen Bilimsellik Felsefesi’nin ürettiği Bilim’in düştüğü çukur, işte tam da burası.

Başlangıçta yola çıkarken, evren gözlem ve incelemelerinde; “Allah var(mış)[kâinatın “faili (yaratıcı ve ustası ve işleticisi) var(mış)”] yerine, “Allah yok(muş)”u aksiyom olarak doğru önvarsayan “Bilim/sellik”in bu durumu; tıpkı, önünde hazırlanmış bir yemeği görüp, fail ve aşçısını gör(e)mediği için, o yemeği; “bıçak – soğan hareketleri, tencere – tava uçuşmaları ve ateşin ısısı, bıçağın basıncıyla” tasvir edip; güya böylece yemeği nedenselleyip – açıkladığını düşünen bir insanın düştüğü duruma benzer.

Yeni bir Bilim Anlayışının İnşasında, İslâmî bir Epistemoloji Önerisi (4) yazısına devam et

Bilimsellik Paradigmasi hangi kapilari kapatiyor?

Bilimsellik Paradigması hangi kapıları kapatıyor?

Yeni bir Bilim Anlayışının İnşasında, İslâmî bir Epistemoloji Önerisi (3)

Yazımıza başlamadan önce, “Bilim ateizme Alet edilmiyor, Ateizmin ta Kendisi” yazımızla ilgili bazı itirazlar için bir açıklama yapmamız gerekiyor, şöyle ki:

“Bilim ve Bilimsellik Kriterleri objektif ve olgusaldır, sadece bunu inançsızlığına alet eden biliminsanları var. Bilim’in ‘ateist olduğu, ateizmin teorisini inşa edip, söylemlerini kullandığı’ iddianız, yanlış bir tespittir. Evren üzerinde yapılan Bilimsel Çalışmaların faydaları meydanda. Elde edilen bu Bilimsel Veri, keşif ve bilgileri ‘ateizm’e alet edenler var sadece. Yoksa ‘Din – Bilim, Akıl – Vahiy’ gibi bir çatışma ve kavga yoktur; hem olması mümkün de değildir. Çünkü ikisinin alanları ve dolayısıyle soru – cevapları farklıdır. Yani dinler ‘niçin / niyeye’; bilim ise ‘nasıl / nedene’ cevaplar arar ve verir. Din ve Bilim’in alan ve konuları farklı olduğundan, bu ikisi arasında bir çatışma ve çelişki olması düşünülemez bile. Bu ikisi birbirini dışlamayıp; bilâkis (gerçeğin farklı yönlerine ışık tutmaları nedeniyle) birbirlerini tamamlarlar” gibi sözlerle; “Bilimsel Yöntem” ve ürünü olan “Bilim”e alternatif olarak önerdiğimiz “İslâmî B/ilim”in boş ve gereksiz, üstelik yanlış bir çaba olduğu ifade ediliyor.

Bilimsellik Paradigması” yerine, “İslâmî Tevhid Paradigması”na sahip, bu B/ilim Felsefesi’nin “evrensel” de olamayacağı; örneğin diğer din ve inanç müntesiplerinin, Bilim’e eklenen bu “İslâmî” sıfatını (İslâmî B/ilim’i) kabul etmeyecekleri belirtiliyor.

Mevcut “Ateist Bilim”e alternatif olarak önerdiğimiz “İslâmî B/ilim Projesi”ne gelen, gelebilen bu tür itirazların, zihnimizde bulunan “doğru bilinen bazı yanlışlardan” kaynaklandığını düşünüyoruz. Günlük dilde, kolayca kullandığımız “kavramlar”ın, anlamları konusunda fazla düşünmememiz ve araştırmamamızın da bunda etkisi büyük.

Bu sebepten, örneğin: Mevcut “bilim”i (science) eleştirmenin, “bilgi ve ilim”i (veri / data – information – knowledge) eleştirmekle aynı şey olduğu ve bunun da, “akıl ve mantığa” karşı gelmekten farklı birşey olmadığı zannediliyor.

Bilimsellik Paradigması hangi kapıları kapatıyor? yazısına devam et

Bilim ateizme Alet edilmiyor, Ateizmin Kendisi!

Yeni bir Bilim Anlayışının İnşasında, İslâmî bir Epistemoloji Önerisi (2)

Geçen yazımızda; “bilim (science)” ve “bilgi (veri / data – information – knowledge)” kavramlarının farklı ve ayrı olduğundan bahsetmiş ve “Bilim/sellik”in de, kâinatta mündemiç (içkin) “bilgi”yi arama ve keşifte; eksik ve yanlış, zararlı ve sığ bir yöntem olduğunu söylemiş ve şöyle devam etmiştik:

Bilim / Bilimsellik’in, kullandıkları yöntem gereği; “objektif ve olgusal, tarafsız ve evrensel” olduğu söylenir ama Bilim/sellik’in bu “nesnellik ve evrensellik” iddiası; “dil’in gramer ve mantığı” ve “mantık’ın da dili” nedeniyle; ayrıca insanın “beşerîyet ve sınırlılığı” nedeniyle mümkün değildir.

Evet, inançtan bağımsızlık ve tarafsızlık mümkün değildir; çünkü gözleyip – ölçtüğümüz birşeye ya “Yaratıcı ve Fâili var(mış)” veya “yok(muş)” önvarsayım ve aksiyomuyla bakarız. Bu 2 şıkkın ortası veya dışarıdan bakılacak, eşit uzaklıkta üçüncü bir gözlem noktası yoktur. İnançtan bağımsız ve tarafsız, nesnel ve objektif bir bakış açısı olamayacağı için; gözlem ve ölçümlerimizin ifadesinde, başlangıçta doğru önvarsaydığımız veya seçip, inandığımız bu şıkka göre, cümle ve kelimelerimizi belirleriz.

Bilim ateizme Alet edilmiyor, Ateizmin Kendisi! yazısına devam et